Fakat Yahudiler tarih boyunca yaşadıkları “kitlesel sürgün” gibi hadiseler dolayısıyla “takiye” metodunu geliştirmiş ve bu inanışın temel ilke ve yöntemi haline getirmiştir. Tarihte birçok hadiseyle tescillenen Yahudi şımarıklığı, egosu, kibiri ve gaddarlığı bu “gizleme” metoduyla üst kimliği koruma argümanı olmuştur.
Türkiye’de “sabetaycılık” Osmanlı’nın yıkılış, Cumhuriyet’in kuruluş dönemiyle birlikte gizli Yahudi şebekeleri arasında en fazla tartışma ve araştırma konuları arasında yer almıştır.
Türkiye’deki Yahudilerin sayısı üç aşağı beş yukarı belliyken “gizli” Yahudilerin sayısına dair net bir rakam bilinmemekte buna dair kapsamlı bir araştırma yapılmamaktadır.
***
Türkiye gemisini delmeye çalışan dış mihrakların “içimizdeki” işbirlikçileri ise her dönem var olduğu gibi en çok da kritik virajlarda baş gösterirler. En zor zamanlarda ortaya çıkarlar. Kimi zaman “İçimizdeki İrlandalılar” olurlar, kimi zaman “İçimizdeki İsveç”, “İçimizdeki İngiltere”, “İçimizdeki Amerika” olarak belirirler. 7 Ekim 2023’teki Aksa Tufanı operasyonu sonrası Gazze Şeridi’nde patlak veren savaş ve İsrail’in insanlık dışı saldırıları sonrası ise malum odaklar “İçimizdeki İsrail” olarak baş gösteriyorlar.Özellikle Başkan Erdoğan’ın İsrail’i hedef alarak Libya ve Karabağ’da yürütülen harekatların benzerinin Siyonistlere karşı yapılabileceğine dair ikazı sonrasında…
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı “Saddam’ın akıbeti” ile tehdit eden İsrail Dışişleri Bakanı Katz’ın ardından harekete geçen “İçimizdeki İsrailliler”, muhaliflik kisvesi altında, yıllardır taktıkları maskeleri bir bir atıp gerçek yüzlerini gösteriyorlar.
Kim bunlar?
Hemen ardından Halk TV ekranlarına konuk edilen Cem Toker, “Arap ülkeleri İsrail’e kafa tutuyorlardı, hepsi Yaradanlarıyla buluşturuldu. ‘İsrail’i haritadan sileceğiz’ diyen ne kadar radikal Arap lider varsa hepsinin icabına bakıldı” dedi. Konuşan sanki bir Türk değil, İsrail’in terör kabinesinde yer alan aşırı Siyonist bir bakan gibiydi. Ama değildi. Bu sözler Cem Toker’e aitti. Bu sözlerin “bakla altında” kime sinyal olduğu ise malum.
Daha sonra İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu sahneye çıktı. Ukrayna’ya yollanacak otobüslerin önünde yaptığı konuşmada, tam da terör devleti İsrail’in saldırısında şehit olan Hamas lideri İsmail Haniye’nin cenazesinin defnedildiği saatlerde Hamas’a “terör” ithamı yöneltti.
“Biz sadece savaşa hayır demiyoruz, terörist eylemlere de hayır diyoruz.” ifadesiyle, İsrail’e karşı kurtuluş savaşı veren ve Başkan Erdoğan’ın “Anadolu’nun ileri savunmasını yapıyorlar” dediği Hamas’a iğrenç itham yöneltti.
Emekli Amiral Türker Ertürk ise hiçbir bilgi ve belgeye dayanmayan bir dezenformasyonla, “Gazze’den, Filistin’den, İsrail’den Arap kökenlilerin İstanbul’a getirildiğini, bütün masraflarını AFAD’ın ödediğini, 1500 Arap kökenli kişiye Kayseri, Konya ve Kocaeli’nde ücretsiz 2+1 evler verileceğini” söylüyor. Her harfiyle yalan ve provokasyon kokan bu sözleri söyleyen kişinin, daha önce sınırımızda PYD devleti olmasını isteyen kişi olduğunu hatırlayalım.
Bunların troll uzantıları ise sosyal medyada, Ekşisözlük’te en aşağılık söylemlerle şehitleri, mücahitleri ve tabii Türkiye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hedef alıyor..
10 ayda küçücük Gazze Şeridi’nde, karşısında devlet imkanları bulunmayan ve “teşkilat” hüviyetindeki Hamas’a diz çöktüremiyor. Askeri olarak girdiği noktalarda 10 gün dahi kalamadan arkada enkaz bırakarak geri çekiliyor. Her gün İsrail işgalindeki topraklara Gazze’den ölü ve sakat Siyonist asker taşınıyor. Her gün onlarca İsrail tankı Gazze’de mütevazi savaş ekipmanlarıya hurdaya çevriliyor.
Mücahitler hala kamera kaydı alabiliyor, bunu dijital ortama aktarıp dünyaya servis edebiliyor. Suyun, elektriğin, internetin olmadığı Gazze’de bu nasıl başarılıyor? İsrail’i rezil eden o görüntüler nasıl yayınlanabiliyor? Vurulmadık yer bırakılmayan Gazze Şeridi’nde 10 ay sonra bile hala bu imkanlar nasıl oluşturulabiliyor? İsrail’in kan emici vampirlerinin aklı almıyor..
Bu da yetmez gibi karpuz gibi ikiye bölünen İsrail kamuoyunda, Netanyahu hükümetine karşı her hafta kitlesel eylemler gerçekleştiriliyor. Bu eylemler bakan-başbakan konutuna yürümeye, askeri tesislere saldırmaya kadar varabiliyor.. Asker sıkıntısı çeken İsrail ordusunda takviye güç olarak orduya çağrılan Ortodoks Yahudileri bu çğrıya icabet etmediği gibi sokaklarda yakıcı eylemler yapıyor..
Çünkü İsrail çatırdıyor..
İşte tam bu hengamede kuduz köpekler gibi bütün savaş hukukunu ve diplomatik teamülleri çiğneyerek sağa-sola saldıran İsrail, zıvanadan çıkıyor.
İsrail can havliyle tepiniyor.
“İçimizdeki İsrail” ise bu “tepinme” sürecinde, yıllardır taktıkları maskeleri düşürüp, gerçek yüzlerini gösterme pahasına topyekün saldırıya geçiyor.
Devlete, bu saldırıları püskürtmek;
Millete, bu saldırıları gerçekleştirenleri “tanımak” düşüyor..
Faruk Arslan / Haber 7