Akşamın yedisiydi. Kütüphaneden çıkmış, kafamın içinde, gün boyu okuduğum İbn Haldun'un, devletlerin son demlerine dair tespitleri, "sarı alarm kodu" misali yanıyordu. Yukarıda yazdığım, gazı tükenmekte olan fitilin son alevlenişine dair gözlemimi, yüzyıllar öncesinden, devletlerin ömrü hakkında sağlam bir teoriye dönüştürmüş, diyordum. "Çıra Kuşağı"nın Allamesi, "bir yönetim, son aşamasına varınca, çıranın zeytinyağına sarkıtılmış fitilinin dışarıdaki ucunda yanan alevin, yağ tükenince, son bir hamle ile yeniden canlanması gibi, ebet müddet olduğunu göstermek için, haznesindeki biteyazmış gücün gazıyla son kez alevlenir, diyordu. Üstadın bu saptaması ile İsrail'in temsil ettiği Siyonist düzenin, son Gazze alevlenişi arasındaki benzerliği düşündüm.
Bunları düşünürken, Üsküdar-Bağlarbaşı'nda metro durağının girişine geldiğimi fark etmemiştim. Nazariyenin ağırlığı, başımı önüme eğdiği için, kaldırımda, birkaç metre önümde yürüyen tesettürlü bir genç kızın yere düştüğünü son anda gördüm. Ne olduğunu anlamaya çalışırken, etraftakiler, kızcağızın yardımına koştular. Orta yaşlarda, bir hanımefendi kolundan tutup kalkmasına yardım etti. Bir şeyi yoktu. Ayağı takılmış. Bu sırada yetmişini çoktan devirmiş, haznenin dibindeki gazı çeke çeke büzülmüş gaz lambası fitilini andıran diliyle bir bayan, kızcağıza "eteğini biraz kısalt. Burada istenmiyorsunuz. İran'a git!" diye alevlendi. "Floresan Kuşağı"nın"bilge" (!) tarihçisinin, Üsküdar'da belediye başkanlığı el değiştirdi diye, gaza gelip, gaz lambası fitilinin can havliyle alevlenişini, ben tıfıl misali, ilelebet bir aydınlanma sanarak, o davudî sesiyle vals makamında söylediği "Eski Üsküdar diriliyor!" Aman sabahlar olmasın! teranesinden gaz aldığı belliydi bayanın. Müslüman bir kadının, putatapar Hindu fanatiklerin arasına düştüğüne tanık olmuşum kadar, beynimin kıvrımlarında öfke şimşekleri çakmaya başladı. Genç kız, nasıl bir tepki verecek diye bakıyordum. Gaza gelmedi. Dantele bürünmüş fanusun asaletiyle yoluna devam etti. Bunun bir ebedi düşüş değil, sadece bir tökezleme olduğundan emin, "soy atlar da tökezler" der gibiydi.