NE OLDU DA, SONUÇLAR BU YÖNE EVRİLDİ?Kuşkusuz, o günden bu yana, toplumun geniş katmanlarının yanı sıra, yerli ve Yabancı Basın Yayın kuruluşları ve siyasetçiler, bu sorunun cevabını kendilerince bulmaya çalışıyorlar? İktidarın avantajlarını da kullanmasına ve tüm Bakanlarını sahaya sürmesine rağmen, total sonuçlar, neden yüzleri ekşitip, moralleri bozar şekilde gerçekleşti.Elbette, bu soruya verilecek farklı yanıtlar var. İşsizlik, korkunç derecelere ulaşan ve çarşı pazarda vatandaşın cebini yakan pahalılık, her geçen gün biraz daha kötüye giden Ekonomik göstergeler, Dolar ve Euro’nun tarihimizde hiç görülmedik şekilde yükselerek, para birimimizin değer kaybı. Bunun yanı sıra, devlet kademelerinde artık gizlenmeye bile gerek görülmeden sergilenen israf, son model makam araçları, şatafatlı hayatlar, pudra şekeri kullanımına kayıtsız kalınması, sekiz dokuz farklı devlet kurumundan, ‘huzur hakkı’ Adı altında alınan, ancak vatandaşları huzursuz eden, hiç de hak edilmemiş maaşlar, ödenekler. İliç ve Soma başta olmak üzere, maden kazaları ve tren kazaları sonucunda, yitip giden hayatlar ve bu olaylarla ilgili olarak, halen bile gerçek manada soruşturmaların başlatılamamış olması.Demokrasi çıtamızın her geçen gün biraz daha aşağıya indiği, ifade özgürlüğüne olmaması gereken şekilde sertlikle mukabele edilmesi, ülkemizde sayılarının kimi kaynaklara göre, beş milyonu aştığı ve gerçekten karşımızda ciddi bir sorun olarak görülen başta Suriyeli olmak üzere mülteciler konusu. Bir yanda, devlet hastanelerinde muayene olan, tahlilleri ve ameliyatları hiçbir ücret ödemeden yapılan, ilaca sıfır maliyetle ulaşan mülteciler. Öte yanda ise, 30-35 yıl prim ödeyip, emekli olan, ancak yine de ilaca para ödeyen ve ödeyememesi halinde ilacını alamayıp, ciddi bir sağlık sorunuyla karşı karşıya kalan milyonlarca emekli. Nitekim emekli maaşıyla geçinemedikleri için, yarısına yakını iş arayan, çok düşük ücretlere çalışmaya bile razı olan ve üstelik de, seçim öncesi hayal kırıklığına uğratılan, yaklaşık 15 milyon emekli. 29 Mart Cuma gününe kadar, hükümetten gelecek müjdeyi bekleyen, Cuma gecesi televizyonlardan Ana Haber Bültenlerinden gelecek ‘okkalı zam’ haberini bekleyen milyonlarca emekli, sükutu hayale uğradı. Kuşkusuz bu durum, emeklilerde bir duygu kırılması ve kırgınlığı beraberinde getirdi. Birçoğu seçime gitmeye bile gerek duymadı. Nitekim seçime katılma oranının bir hayli düşük oluşu da, bu tespiti doğrular nitelikte. Bir kısmı ise, sandığa gidip, oyunu CHP ve YRP ekseninde kullandı. Yani Cumhur İttifakının bileşenleri olan AK Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ve Büyük Birlik Partisi, doğal seçmeninden bile oy alamayınca, birincilik kürsüsünü CHP’ye bırakmak zorunda kaldı.Elbette ki tüm bunlar, geçerli sebepler. Ancak birkaç husus daha var ki, esas can yakıcı faktörler. Örneğin, hem hükümet ve hem de bürokraside, vatandaşlara yönelik ‘tepeden bakmalar, kibir ve çalım satmalar, insanları hor ve hakir görmeler’, kuşkusuz bu hezimetin birincil sebepleri arasında yer alıyor.‘Biz halkımızın hizmetkârıyız’ diye yola çıkan bir siyasi hareketin, yozlaşarak, zaman içinde kendisini halkın efendisi, hatta patronu gibi gören bir noktaya gelmesi, gerçekten trajik bir durum. Bu konu, hem psikolojik etmenler ve de sosyolojik faktörler ele alınarak, geniş bir platformda değerlendirilmeli.‘Halka Hizmet Hareketi’ olarak, siyasete adım atan insanların, bağrından çıkan halkla bu kadar kopuk bir hale gelmesi, gerçekten bilimsel düzlemde el alınmalı, ‘sebep/sonuç faktörleri’ eşleştirilerek, geniş kapsamlı bir sonuç alınarak, kamuoyu ile paylaşılmalı diye düşünüyorum. Kamu kurumlarına işe alımda, torpilin artık neredeyse insanların gözleri önünde yapılacak noktaya gelmesi, kimi devlet dairelerine personel alımlarda ve ihalelerde rüşvet döndüğü de hepimizin malumu.Düne kadar ‘üç metrelik bir kumaş ile toprağa verileceğiz’ diyerek, sözde mütevazılık örneği gösteren ve bugün sırça köşklerde oturanlar, nasıl oldu da, kendisini kaybeder bir noktaya geldi. Sempatinin yok olduğu, empatinin ise hiçbir zaman yapılmamış olması da cabası.Esas yaralayıcı olan ve vatandaşların içini yakan hususlardan biri ise, bu aymazlığın ve tepeden bakışların halen devam ediyor olması. Nitekim ‘makam odalarında yapılan jakuzi partileri, ıstakozlu paylaşımlar, Maldivler’den torun torbayla yapılan ve adeta vatandaşa nispet yaparcasına atılan resim ve videolar. Beş yüz milyon liralık makam araçlarıyla gezen, adeta bir otomobil filosu kuran kamu kurumlarının yöneticileri, muhtemelen seçim enkazının altında kalanların başında geliyordur. ‘İtibardan tasarruf edilmez’ diyenler, milyonlarca insanın, ailesi ve çocuklarıyla beraber, nasıl bir fakru zaruret içinde olduğunu da görmezden geldiler. ‘Seçim’ ile ‘Geçim’ arasında kalan geniş halk kitleleri, enflasyon silindiri altında adeta ezilirken, müdahale etmesi gereken ‘Bakanlar’, sadece ‘Bakmakla’ yetindiler.Eğitim ve Sağlıkta yaşanan sıkıntılar ve tıkanma ise ayrı bir paradoks. Son üç yıldır, okuldan ayrılıp, çalışma zorunda kalan çocuklarımızın sayısının artması da, vahim bir durum olarak karşımızda durmakta. Ne garip bir tesadüftür ki, 23 Nisan Çocuk Bayramında, her geçen yıl artan ‘Çocuk İşçiliğinden’ ve yaşamak için çalışmak zorunda kalan, yarınlarımızı inşa edecek olan çocuklarımızdan, böyle hazin bir şekilde söz etmek zorunda kalıyoruz. Bir ülke düşünün, birkaç yıl öncesine kadar, tarım ve hayvancılıkta örnek gösterilirken, bugün geldiğimiz noktada, tarım ve hayvancılığın neredeyse can çekişir bir hale geldiğini, ağlamaklı gözlerle takip etmekteyiz. İmalatın olmadığı, bir dizi fabrika ve imalathanelerin iflas edip, kapısına kilit vurması, işsizler ordusuna yeni yığınların eklenmesi ve ekonominin, her geçen gün bir darboğaza doğru gittiğinin göstergesidir.Bir siyasi parti düşünün. ‘Biz halkın kendisiyiz’ diyerek yola çıkıp, ‘Halktan bu kadar kopuk ve soğuk’ bir noktaya gelirseniz, kuşkusuz hezimet de böyle kaçınılmaz oluyor.Başkan adaylarının tespitinde yapılan hatalar, Sayın Erdoğan ve AK Parti Genel Merkezine iletilen ve çoğu zaman bilerek yapılan yanlış bildirimler de, bu yenilgide faktörlerden biri oldu.Yıllardır süregelen yolsuzluklar, kamu kesimindeki israf ve şatafatı tolere eden seçmen, Asgari ücret konusunda gösterilen duyarsızlığa da, bir hayli içerledi ve kırıldı. Tüm bu faktörler, total olarak değerlendirildiğinde, bir seçim hezimetinin adım adım geldiği, net olarak görülüyordu. Ancak veriler ve uyarılar dikkate alınmadı. Üstüne üstlük, vatandaşın feryatlarına da kulak tıkandı.
Siz; Gazze’nin, Doğu Türkistan’ın ve diğer mazlum coğrafyaların çığlığını ne zaman işiteceksiniz?
Bu gün mazlumlar için ayağa kalkmaz ve mazlumlar için gözyaşı dökmez iseniz; yarın siz de düştüğünüzde sizin için kimse gözyaşı dökmeyecek ve ağlayanınız bile olmayacaktır.
Siyaseten bile bu hadiseye yaklaşıldığında; küreselleşen bu dünyada güçlü bir aktör olmak istiyorsanız, ortak paydalara sahip olduğunuz halklara ve milletlere sahip çıkmanız gerekir.