Bilindiği gibi Yesrib, peygamberimizin hicretinden sonra Medine’ye dönüşen şehrin adıydı ve orada bugünkü İslam aleminin durumuna tıpatıp uyan bir düzen egemendi. Yesrib’in nüfusunun yüzde doksandan fazlasını Araplar, geri kalanını da Yahudiler oluşturuyordu. Arap nüfus, Evs ve Hazreç olarak iki kabileden ibaretti. Bunlar da ne zaman ve nasıl başladığını kimsenin bilmediği bir kan davası ile birbirleriyle uğraşıp duruyorlardı. Geriye kalan azınlık Yahudiler ise bu çatışmanın sürüp gitmesinden dört başı mamur bir iktidar devşirmişlerdi. Ekonomik, siyasal ve dini iktidar onların elindeydi. Arap kabilelerinin çatışırken ihtiyaç duydukları bütün cephanelik ve mühimmatın üretimi, yani silah sanayii Yahudilerin elindeydi. İslam tarihçilerinin belirttiğine göre, bu hususta Yahudi kabileleri arasında bir centilmenlik anlaşması vardı. Mesela bir kabile zırh üretirken, öbürü kılıç ve kalkan üretiyordu ve birbirlerinin alanlarına da girmiyorlardı. Yüzde doksan küsurluk Araplar da birbirlerini öldürmek için bu mühimmatın vazgeçilmez müşterileriydi. Öte yandan kuyumculuk da Yahudi kabilelerinin ellerinde olduğu için, Arapların didişmesi onlara müthiş bir hakimiyet sağlıyordu. Ayrıca ehlikitap olmaları itibariyle okumasız yazmasız (ümmi) Arapların saygısına da mazhar olmuşlardı. Kısacası, Araplar birbirlerini kırarken, ufukları, birbirlerini imha etmenin ötesine geçmezken, üç Yahudi kabilesi, Benu Kaynuka, Benu Nadr ve Benu Kureyza değişmez, değiştirilmesi dahi teklif edilemez bir egemenlik kurmuşlardı.Sonra bildiğiniz gibi Resulullah Yesrib’e hicret etti. Arapları, Evs ve Hazreçlikten ve Araplıktan öte, Müslümanlık gibi daha üst, daha kapsayıcı bir kimlikte buluşturarak daha geniş, daha evrensel ufuklara yöneltti, üstelik Araplığı, Evs ve Hazreçliği yok etmeden. Nitekim bu adımın üzerinden on sene geçmeden hendek savaşının yaşandığı boğucu atmosferde, önlerine Sasani ve Bizans ufuklarını koydu ve bu da kısa süre sonra gerçekleşti.Bugün İslam alemi, Yesrib sürecini yaşıyor. Müslüman milletlerin ufku, birbirlerini imha etme hedefiyle sınırlı. Böyle olunca da bütün Müslüman memleketlerde ekonomik, siyasal ve dini iktidar büyük “gavurların” şube temsilciliğini yapan devşirme azınlıkların elinde. Onlar da bizim birbirimizi yok ederken ihtiyaç duyduğumuz bütün cephane, mühimmat, ideoloji, model üretimini aralarında pay etmişler ve bizim içimizdeki bayileri aracılığıyla iktidara tahvil ediyorlar.Türkler, Kürtler, Araplar, Farslar, Sünniler, Şiiler, Evs ve Hazreç sendromundan kurtulmadıkça, Medine vesikası ufuklarına ulaşmaları şöyle dursun, ciğerpareleri Gazze’nin, Filistin’in gözlerinin önünde boğazlanmasını bile önleyemezler.